Bebek ve Çocuklarda Uykunun Yeterliliği Nasıl Anlaşılır?

Için bilgi mi arıyorsunuz? Bebek ve Çocuklarda Uykunun Yeterliliği Nasıl Anlaşılır? makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Bebek ve çocuklarda gece veya gündüz uykusunun yeterli olup olmadığı aileler ve bakım verenler için önemli bir sorudur. Bu konuda yaş ve gelişim düzeyine göre ortalama uyku ihtiyacını gösteren kılavuzlardan yararlanılabilir. Ancak çocuklar arasında bireysel farklılıklar vardır ve her çocuğun uykusu kendine özeldir. Bu nedenle uyku yeterliliği konusunda sadece uyku süresine değil, uyku kalitesi ve uykular arasındaki sürece odaklanmak doğru bir yaklaşım olur.

Bir bebek veya çocuk uykudan kendi başına ve mutlu uyanıyor, bir sonraki uyku saatine kadar aktif, duygusal olarak stabil ve mutlu olarak zaman geçiriyorsa kabaca o uykunun yeterli olduğu söylenebilir. Aşağıda bebek ve çocuklarda uykunun yeterliliğine işaret eden bulgular özetlenmiştir.

Kolay ve mutlu uyanma:

Bebek veya çocuğun uykudan kendiliğinden, rahat, kolay ve mutlu bir şekilde uyanıyor olması o uyku periyodunun yeterli olduğunun önemli bir işaretidir. Zor uyanma, uyanma sonrası huysuzluk, huzursuzluk veya ağlama yetersiz uykuya işareti olabilir.

Enerji seviyesinin yüksek olması ve aktivite isteği:

Bebek veya çocuğun uykudan sonra enerjik ve fiziksel aktivitelere katılmak için istekli olması, yeterli süre ve dinlendirici bir uyku aldığının göstergesidir.

Uyandıktan sonra dikkat süresi:

Uyandıktan sonraki dönemde dikkat ve odaklama becerisi uyku yeterliliğinin bir göstergesidir. Bir bebek veya çocuğun uyandıktan kısa süre sonra dikkati dağılıyorsa veya odaklanmada zorlanıyorsa, bu uyku periyodunun yetersizliğinin işareti olabilir.

Beslenmeye istekli olma:

Bebek veya çocuğun uyandıktan sonra beslenmeye ilgisi ve iştahı genellikle vücudun dinlenmiş olmasının ve yeterli uykunun bir işaretidir. Yetersiz uyku iştah kaybına, daha az olarak da aşırı yemeye neden olabilir.

Motor beceriler ve fiziksel hareketlerde akıcılık:

Yeterli ve kaliteli bir uyku sonrası motor becerilerin üst düzeyde olması beklenir. Yürüyüş, denge ve motor becerilerde beklenenden düşük performans yetersiz bir uykunun işareti olabilir.

Uykuya geçişlerin kolay olması:

Gece ve gündüz uykuları birbirini doğrudan etkiler. Yeterli bir uyku sonraki uykuya dalmayı kolaylaştırır. “Uyku, uykunun mayasıdır” sözü bu durumu çok güzel tanımlar. Uykuya dalma sorunlarının en önemli nedenlerinden birisi önceki uyku ya da uykularını yetersiz olmasıdır.

Dinleme, anlama ve öğrenme becerisinin iyi olması:

Uyku bilişsel fonksiyonları doğrudan etkiler. Özellikle okul çağındaki çocuklarda yeterli ve kaliteli uykunun en önemli bulgularından birisi anlama, kavrama ve öğrenme becerileri üzerindeki olumlu etkileridir. Bu nedenle anlama ve öğrenme güçlüğü ve/veya akademik başarısızlık yaşayan tüm çocuklar uyku yeterliliği yönünden değerlendirilmelidir.

Veda : Hayatımızdaki Kaçınılmaz Tümsekler

Için bilgi mi arıyorsunuz? Veda : Hayatımızdaki Kaçınılmaz Tümsekler makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Hayatta karşılaştığımız en sarsıcı ve kabullenmesi ağır gelen gerçeklerden biri de her şeyin bir sonu olduğudur. Bu sonlar sevdiğimiz bir kişinin kaybı, bazen bir ilişkinin bitmesi, sevdiğimiz bir yerden taşınma ya da sevdiğimiz bir eşyayı kaybetme olarak karşımıza çıkabilir. Hepsinde vereceğimiz tepkiler kişisel olarak değişse de bir veda söz konusudur. Veda etmek ise psikolojik ve duygusal olarak derin bir deneyimdir ve çoğu zaman kişileri zorlayabilir. Peki, veda etmek neden bu kadar zor gelir?

Veda ve Kayıp İlişkisi

Veda ve kayıp iç içedir.Bazen insan sevdiğini, hayallerini ya da yaşanılan bir evreyi geride bırakırken ona dair beklentilerine, umutlarına ve anılarına da veda eder aslında. Yani vedalarda kalbimizi sızlatan acı sadece kaybedilene atfedilmez. Yüklediğimiz anlam, kurduğumuz hayaller hepsi etkendir üzüntümüzün yoğunluğunda. Geride bıraktığı boşluk ise insanda kaygı ve üzüntü yaratabilir. Bilinmez bir sürece girilecektir ve bilinmezlik çoğu insana korkutucu gelebilir.
Vedalaştığımız kişi sevdiğimiz bir kişi ise arkasında bıraktığı boşlukta fazlaca ayak izi bulabiliriz. Yaşanmışlık ne kadar fazlaysa, kurulan bağ da o kadar girift olabiliyor. Ordan oraya koşturan duygularımızın , boynu bükük kalmış gibi hissetmemiz de çok insanidir bu yüzden.

Veda, Kayıp ve Yas

Veda sırasında yas süreci tepkileri görülebilir. Bunun nedeni aslında ortada bir kaybın olmasıdır.Kişinin sahip olduğu bir değer artık ulaşamayacağı bir noktadadır ya da değişmiştir. Burada yasın evrensel aşamalarından olan inkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme yaşanabilir. Kaybımızla olan bağımız , yüklediğimiz anlam bu aşamaları yaşarken nasıl bir tutum sergileyeceğimizi belirler. Kişinin mizacı, kişiliği ,yaşadığı kültür ve psikolojik esnekliği süreci anlamlandırma da yol gösterici olacaktır.

Veda’da Kabullenme Süreci

En sancılı fakat en iyileştirici, dönüştürücü süreçtir. Çünkü artık gelecek olan kabulle beraber “değişim” kabul edilir. Kayıp, tüm gerçekliğiyle ortada durmaktadır ve bizim bu gerçeği görme zamanımızdır. Bu gerçeklik ve peşinden gelecek değişim, başlangıçta korkutucu görünse de hayatın bir parçasıdır.

Sağlıklı Vedanın Özellikleri

Duygularımızı bastırmak yerine ifade etmek, bu dönemde hayati önem taşımaktadır. Deneyimlediğimiz şeyleri tüm saflığıyla hissedebilmek ve yaşayabilmek, iyileşmenin bir parçasıdır. Yas sürecinde içimizden gelen duygulara değil çevreden gelen seslere kulak verdiğimizde yaşadığımız bize ait bir yas olmayacak bu da tutulamayan yas olarak hem fizyolojik hem psikolojik olarak tekrar tekrar kapımızı çalacaktır.Bu evre de sevdiğimiz kişilerle hissettiğimiz duyguları paylaşmak kabullenme aşamasının daha sağlıklı geçmesini sağlayacaktır.

Burada dikkat edeceğimiz nokta , sosyal çevrenin sizin duygularınızı yaşamanıza izin vermesidir. Herkes yasını aynı yaşamıyor; kişileri bu süreçte belli bir çerçeveye oturtmaya çalışmak zaten doğası gereği zor olan süreci daha da zorlaştırmak olarak karşımıza çıkıyor.

Bazı evrelerde sıkıştığınızı hissedebilirsiniz böyle zamanlar da sosyal destek ve uzman desteğini gündeminize almak sürecinizin daha sağlıklı ilerlemesini sağlayacaktır.

Her veda acı olsa da bizi olgunlaştıran ve geliştiren etmenleri de içinde barındırıyor. Bir yerde değişim varsa veda da kaçınılmaz oluyor.Mevsimler değişiyor , yıllar, yollar, insanlar, yaşantılar..Ve hayat, bu bilinmezlikler içinde çiçek bahçeleri de saklıyor…

Psikolog /Aile Danışmanı

Ayşe Albayrak

Fibromiyalji Nedir? Neler Yapılabilir?

Için bilgi mi arıyorsunuz? Fibromiyalji Nedir? Neler Yapılabilir? makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Fibromiyalji, kas-iskelet sisteminde yaygın ağrı, yorgunluk, uyku bozuklukları ve bilişsel zorluklarla karakterize kronik bir ağrı sendromudur. Özellikle kadınları daha sık etkileyen bu rahatsızlık, birçok kişinin günlük yaşam kalitesini ciddi şekilde düşürebilir. Bu rahatsızlığa sahip olan danışanlarım sık sık “Neden bu kadar ağrı hissediyorum?” veya “Vücudum neden bu kadar hassas?” gibi sorularla karşıma geliyor. Bu yazıda, fibromiyaljiyi daha yakından ele alıp, semptomları hafifletmek için neler yapılabileceğini paylaşacağım.

Fibromiyalji Belirtileri Nelerdir?

Fibromiyalji, birçok rahatsızlıkla karıştırılabilen belirtilere sahiptir. En sık karşılaştığımız semptomlar şunlardır:

– *Yaygın Kas ve Eklem Ağrıları*: Boyun, omuz, sırt ve kalça bölgelerinde yoğunlaşan ağrılar oldukça yaygındır.

– *Kronik Yorgunluk*: Danışanlar, yeterince uyumalarına rağmen sürekli bir yorgunluk hissi yaşadıklarını ifade ederler.

– *Uyku Bozuklukları*: Kalitesiz uyku, sabahları dinlenmemiş uyanma ve sık sık uyanma şikayetleri yaygındır.

– *Beyin Sisi (Fibro Fog)*: Konsantrasyon sorunları ve hafıza zayıflığı sık görülür.

– *Depresyon ve Anksiyete*: Uzun süren ağrılar psikolojik zorluklara yol açabilir.

– *Hassasiyet Artışı*: Soğuk, sıcak, ses ve ışık gibi uyaranlara karşı aşırı hassasiyet olabilir.

Fibromiyalji Neden Oluşur?

Fibromiyaljinin kesin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, birden fazla faktörün bir araya gelmesi sonucu ortaya çıktığı düşünülmektedir. Stres, travma, enfeksiyonlar ya da genetik yatkınlık bu rahatsızlığı tetikleyebilir. Özellikle merkezi sinir sisteminde ağrı algısında aşırı duyarlılık geliştiren bireylerde görülür.

Fibromiyalji Tedavisinde Neler Yapılabilir?

Fibromiyalji kronik bir rahatsızlık olduğu için tamamen iyileştirilemez; ancak doğru yöntemlerle semptomlar kontrol altına alınabilir. İşte bu süreçte uygulanabilecek bazı stratejiler:

1. Egzersiz

Düzenli ve hafif egzersiz, fibromiyalji semptomlarını hafifletmede oldukça etkilidir. Danışanlarıma genellikle düşük etkili aerobik egzersizler, yürüyüş, yüzme ve hafif yoga önermekteyim. Ancak egzersiz planının kişiye özel olması ve aşırı zorlayıcı olmaması önemli; aksi takdirde ağrıları tetikleyebilir.

2. Fizyoterapi

Fizyoterapi, fibromiyalji yönetiminde önemli bir rol oynar. Manuel terapi, esneme ve duruş düzeltme çalışmalarıyla kaslarda rahatlama sağlanabilir. Ayrıca, sıcak-soğuk uygulamaları veya elektrik stimülasyonu gibi tekniklerle ağrı yönetimini desteklenebilir.

3. İlaç Tedavisi

Doktor kontrolünde kullanılan ağrı kesiciler, antidepresanlar ve nöropatik ağrıyı hafifleten ilaçlar semptomları hafifletebilir. Ancak şunu unutmamalıyız ki ilaç tedavisi tek başına yeterli değildir; mutlaka yaşam tarzı değişiklikleriyle desteklenmelidir.

4. Uyku Düzenlemesi

Uyku, fibromiyalji tedavisinin temel taşlarından biridir. Uyku hijyeni uygulamaları ile uyku kalitenizi arttırabilirsiniz

5. Stres Yönetimi ve Psikoterapi

Fibromiyaljide stres önemli bir tetikleyicidir. Danışanlarıma yoga, meditasyon ve nefes egzersizleri gibi stres yönetimi tekniklerini öneriyorum. Ayrıca, psikoterapi ile ağrıyla başa çıkma becerileri geliştirilebilir.

6. Diyet ve Beslenme

Beslenme düzeni de iyileşmenin bir parçası. Gluten, süt ürünleri, şeker ve işlenmiş gıdalar gibi inflamasyonu artıran besinlerden kaçınmayı öneriyorum. Bunun yerine anti-inflamatuar özellikleri olan meyve, sebze, sağlıklı yağlar ve omega-3 açısından zengin gıdalar tercih edilmelidir.

Sonuç

Fibromiyalji ile yaşamak zor olabilir, ancak doğru tedavi ve yaşam tarzı değişiklikleri ile bu süreç yönetilebilir. Düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme, uyku düzeni ve stres yönetimi ile yaşam kalitenizi artırmak mümkündür. Eğer fibromiyalji tanısı aldıysanız, sizin için en uygun tedavi planını oluşturmak adına bir fizyoterapist ve doktorla birlikte çalışmayı unutmayın.

Fibromiyaljiyle mücadelede sabırlı olmak ve vücudunuzu dinlemek en önemli adımlardan biridir. Unutmayın, bu süreçte kendinizi yalnız hissetmemeli, profesyonel destek almayı ihmal etmemelisiniz.

Pelvik Organ Sarkmasının Belirtileri Ve Nedenleri

Için bilgi mi arıyorsunuz? Pelvik Organ Sarkmasının Belirtileri Ve Nedenleri makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Pelvik organ prolapsusunun belirtileri nelerdir?

En yaygın belirti, vajinanızda bir şeyin dışarı düşüyormuş gibi bir şişlik hissetmektir. Diğer belirtiler şunlardır:

  • Vajinanızda şişlik, dolgunluk veya baskı hissi.

  • Pelvisinizde dolgunluk, baskı veya ağrı.

  • Alt sırtınızda veya belde ağrı veya sızı.

  • Cinsel ilişki sırasında baskı, vurma hissi veya ağrı (disparoni).

  • Gün ilerledikçe kötüleşen şişlik veya baskı.

  • Öksürdüğünüzde veya uzun süre ayakta kaldığınızda kötüleşen şişlik veya baskı.

  • İdrar yapmak veya dışkılamak için dışarı çıkmış organları parmağınızla itme ihtiyacı.

  • Vajinal lekelenme.

Belirtileriniz, sarkmanın bulunduğu yere bağlıdır. Jinekoloğunuza belirtilerinizi anlatmak, pelvik tabanınızdaki zayıf noktaların tespit edilmesine yardımcı olur.

Stres inkontinansı, acil idrar kaçırma ve dışkı inkontinansı genellikle POP ile birlikte görülür, çünkü benzer risk faktörlerine sahiptirler. Belirtiler şunları içerir:

  • Öksürdüğünüzde, güldüğünüzde veya egzersiz yaptığınızda idrar kaçırma (stres inkontinansı).

  • Kontrol etmesi zor olan sık idrara çıkma isteği (acil inkontinans).

  • Kabızlık veya dışkıyı kontrol edememe (dışkı inkontinansı).

Pelvik organ prolapsusuna ne sebep olur?

Pelvik tabanınız birçok nedenle zayıflayabilir. Zayıf bir pelvik taban, prolapsus olasılığınızı artırır.

  • Vajinal doğum, POP gelişimiyle ilişkilendirilen en yaygın faktördür. Birden fazla vajinal doğum, ikiz veya üçüz gebelikler veya normalden büyük bir fetüs (fetal makrozomi) taşımak, pelvik taban kaslarınızın POP’ye yol açabilecek yaralanmalar yaşama olasılığını artırır.

  • Yaşlanma süreci, pelvik taban kaslarınız da dahil olmak üzere kaslarınızın güç kaybetmesine neden olabilir. Bunun bir faktörü azalan östrojendir. Menopoz sırasında, vücudunuz daha az östrojen üretir. Bu düşüş, pelvik tabanınızı destekleyen bağ dokuların zayıflamasına neden olabilir.

  • Aşırı kilolu olmanız, POP riskinizi artırır. Araştırmalar, klinik olarak aşırı kilolu olan veya obez olan kişilerin, normal kilo aralığındaki insanlara göre POP geliştirme olasılığının daha yüksek olduğunu göstermiştir.

  • Uzun süreli karın içi baskı, pelvik taban kaslarınızı aşırı zorlayarak zayıflamalarına neden olabilir. Kronik kabızlık, kronik öksürük ve sık ağır kaldırma, POP geliştirme şansınızı artırır.

  • Ailede POP öyküsü bulunması, POP geliştirme olasılığınızı artırabilir. POP’nin genetik bileşenleri üzerindeki araştırmalar devam ediyor, ancak zayıf bir pelvik tabanı miras almış olmanız mümkündür.

  • Kolajen düzensizlikleri, pelvik tabanınızdaki bağ dokularını zayıflatarak POP geliştirme olasılığınızı artırır. Ehlers-Danlos Sendromu gibi bağ dokusu bozukluğu olan ve eklemlerinde daha fazla hareketlilik bulunan kişiler, POP geliştirme açısından daha büyük bir risk altındadır.

Teşhis ve Testler

Pelvik organ prolapsusu nasıl teşhis edilir?

Randevunuz sırasında, jinekoloğunuz belirtilerinizi inceleyecek ve bir pelvik muayene yapacaktır. Muayene sırasında, prolapsunuzun tam boyutunu zorlanma ve rahatlama durumunda görebilmesi için öksürmenizi isteyebilir. Sizi hem yatar durumda hem de ayakta muayene edebilirler. Çoğu zaman, bir pelvik muayene prolapsus teşhisi için yeterlidir.

Ek testler şunları içerebilir:

  • POP ile yaygın olan idrar sorunlarını kontrol etmek için mesane fonksiyon testleri. Testler, sağlayıcınızın mesane ve üretrayı içeriden görmesini sağlayan sistoskopi prosedürünü içerebilir. Ayrıca, mesanenizin ve üretranızın idrarı nasıl depolayıp bıraktığını görmek için bir ürodinami testi yapabilirler.

  • Görüntüleme yöntemleri: jinekoloğunuz, sarkmanın boyutunu belirlemek için bir pelvik taban ultrasonu veya MRI isteyebilir. Görüntüleme genellikle yalnızca karmaşık vakalarda kullanılır.

Evreleme Sistemi

Pelvik organ prolapsusu için evreleme sistemi nedir?

Pelvik Organ Prolapsusu Kantifikasyon (POP-Q) sistemi, prolapsusunuzun hafif mi yoksa şiddetli mi olduğunu sınıflandırır. Skala sıfırdan dörde kadar değişir. Sıfırıncı Evre, organlarınızın yerinden hiç oynamadığını gösterir. Dördüncü Evre, tam bir prolapsus olduğunu ifade eder. Tam prolapsus en şiddetli türdür ve bir organın vücudunuzun dışına çıkmasını içerebilir.

Hem prolapsus türü hem de prolapsusun derecesi tedavinizi şekillendirir.

Pelvik Organ Sarkmasında Yönetim ve Tedavi

Için bilgi mi arıyorsunuz? Pelvik Organ Sarkmasında Yönetim ve Tedavi makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Pelvik organ prolapsusu nasıl tedavi edilir?

Herhangi bir cerrahi işlem riskler veya komplikasyonlar yaratabileceğinden, cerrahi olmayan tedaviler genellikle POP için ilk tedavi yöntemi olarak tercih edilir. Daha konservatif tedaviler işe yaramazsa, jinekoloğunuz cerrahi önerebilir.

Cerrahi olmayan tedaviler:

  • Vajinal pessar: Sağlayıcınızın vajinanıza yerleştirebileceği, sarkan bir organı yerinde tutan çıkarılabilir bir silikon cihazdır.

  • Pelvik taban egzersizleri (Kegel egzersizleri): Pelvik tabanınızı güçlendirmek için yapılan egzersizler. Sağlayıcınız, bireysel kasların gücünü test etmek ve bu kasları eğitmeye yönelik hedeflenen egzersizleri öğretmek için sizi bir fizyoterapiste yönlendirebilir.

Cerrahi tedaviler:

Eğer konservatif tedavilerle belirtileriniz iyileşmediyse ve artık çocuk sahibi olmak istemiyorsanız, cerrahi bir seçenek olabilir. Ameliyat sonrası doğum yapmak prolapsusunuzun geri dönme riskini artırabilir.

İki tür cerrahi mevcuttur: rekonstrüktif cerrahi ve obliteratif cerrahi

  • Rekonstrüktif cerrahi (yeniden yapılandırma cerrahisi): pelvik tabanınızdaki zayıflamış kısımları onarabilir.

    • Kolporafi, ön ve/veya arka vajinal duvar prolapsusunu tedavi eder. Kolporafi ameliyatı vajinanızdan yapılır. Mesane ve rektumunuzu desteklemek için vajinal duvarlarınıza eriyen dikişlerle güçlendirme yapılır.

    • Sakrokolpopeksi, vajinal kubbe prolapsusunu ve enteroseli tedavi eder. Karın bölgenize bir kesik açmayı veya laparoskopi adı verilen daha az invaziv bir prosedürü içerebilir. İşlem sırasında, jinekoloğunuz vajinal duvarlarınıza sentetik cerrahi ağ (polipropilen mesh) yerleştirir ve bunu kuyruk kemiğinize bağlar. Ağ, vajinanızı tekrar yerine kaldırır.

    • Sakrohisteropeksi, rahim sarkmasını tedavi eder. Jinekoloğunuz cerrahi ağı rahim ağzınıza ve vajinanıza takar ve bunu kuyruk kemiğinize bağlar, rahminizi yerine kaldırır. Sakrohisteropeksi, rahminizi aldırmak (histerektomi) istemiyorsanız bir seçenektir.

    • Uterosakral veya sakrospinöz ligament fiksasyonu, rahim sarkmasını veya vajinal kubbe prolapsusunu tedavi etmek için dokularınızı kullanır. Kolporafi gibi, vajinanızdan yapılır. İşlem sırasında, jinekoloğunuz vajinanızın üst kısmını pelvikteki bir bağa veya kaslara eriyen/erimeyen dikişlerle bağlar. Bu tür cerrahi, bazen yerel doku onarımı olarak adlandırılır.

  • Obliteratif cerrahide (kapatma veya kapatıcı cerrahi): vajinal duvarlar dikilerek organların dışarı çıkması önlenir.

    • Kolpoklezis, vajinanın kapatıldığı bir obliteratif prosedürdür. Bu, herhangi bir organın vücudunuzun dışına çıkmasını engeller. Rekonstrüktif cerrahi için çok zayıf veya riskli durumdaysanız ve artık penetran cinsel ilişki istemiyorsanız iyi bir seçenek olabilir.

POP ameliyatı sırasında jinekoloğunuz ek prosedürler önerebilir. Örneğin, bazı prosedürler pelvik taban kaslarına erişilebilmesi ve onarılabilmesi için histerektomi gerektirebilir. Jinekoloğunuz ameliyat sırasında POP ile birlikte görülebilecek diğer durumları, örneğin stres üriner inkontinansı, tedavi edebilir.

Önleme

Pelvik organ prolapsusunu nasıl önleyebilirim?

POP nedenlerinin çoğu kontrolünüz dışında olabilir. Ancak riskinizi azaltmak için sağlıklı alışkanlıklar edinebilirsiniz.

  • Pelvik taban egzersizlerini her gün yapın. Pelvik tabanınızdaki kas kontrolü, organlarınıza daha güçlü bir destek sağlar.

  • Sağlıklı bir kiloda kalın. Sağlayıcınızla sağlıklı kilonun sizin için ne anlama geldiğini konuşun.

  • Kabızlığı önleyin. Kronik kabızlık pelvik taban kaslarınıza zarar verebilir. Yüksek lifli bir diyet seçmek ve bol sıvı içmek kabızlığı önlemeye yardımcı olabilir.

  • Sigara içmeyin. Sigara içmek kronik öksürüğe neden olabilir ve bu da karın boşluğunuza aşırı baskı yaparak pelvik taban kaslarınıza zarar verebilir.

  • Kaldırırken pelvik tabanınızı koruyun. Ağır nesneleri kaldırırken yardım alın. Yalnız kaldırırken, kalçalarınızı ve dizlerinizi bükerek çömelin ve sırtınızı olabildiğince düz tutun. Kaldırırken gövdenizi bükmeyin. Vücudunuzu doğru pozisyonda tutmak, belinizi korumanın yanı sıra pelvik tabanınızı da korur.

Görünüm / Prognoz

Pelvik organ prolapsusu varsa ne bekleyebilirim?

Prognozunuz prolapsusunuzun yerine, şiddetine ve hedeflerinize (çocuk sahibi olmak, penetran cinsel ilişkiye devam etmek, daha az invaziv bir ameliyat istemek vb.) bağlıdır. Jinekoloğunuz ile prolapsusunuzun tedavi seçeneklerinizi nasıl şekillendirdiği hakkında konuşun. Tedavinin faydalarının hedeflerinize ulaşmanızı nasıl sağlayacağını ve bu hedeflere ulaşmanızı engelleyebilecek riskleri sorgulayın. Jinekoloğunuz ile yapacağınız samimi konuşmalarla beklentilerinizi belirlemek, POP ile ilgili deneyiminizi iyileştirecektir.

Prolapsusum tedavi edilmezse ne olur?

Tedavi edilmezse genellikle yaşla birlikte prolapsusunuz ve belirtileriniz kötüleşebilir. Eğer yaşam kalitenizi etkileyen düzeyde sarkmanız yoksa jinekoloğunuz prolapsusunuzu izleyebilir ve yaşam kalitenizi olumsuz etkilemeye başladığında tedavi önerebilir.

Sporcular İçin Recovery Seansı

Için bilgi mi arıyorsunuz? Sporcular İçin Recovery Seansı makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Spocular için Recovery Seansı: Yenilenmenin Gücü Spor, heyecan verici olduğu kadar zorlayıcı bir yolculuktur. Her antrenmanın ardından kaslarımıza ve bedenimize bir miktar yük biner. İşte bu noktada recovery seanslarının önemi devreye giriyor. Yenilenme, sadece fiziksel olarak değil, zihinsel olarak da sporcuların performansını artıran kritik bir süreç. Recovery seansları, spor sonrası vücudun kendini toparlaması için oldukça etkili bir yöntemdir. Bir seans boyunca yapılan çeşitli uygulamalar, kasların rahatlamasını ve iyileşmesini sağlar. Bu süreç, kas yırtılmalarını ve yaralanmalarını önlemek için de hayati öneme sahiptir. Ayrıca, kan dolaşımını artırarak, besin ve oksijenin kaslara daha hızlı ulaşmasını sağlar. Unutulmaması gereken bir diğer nokta ise ruhsal yenilenmedir. Yoğun antrenmanlar sonrasında sporcuların mental olarak da dinlenmeye ihtiyacı vardır. Recovery seansları, stres seviyesini düşürerek sporcuların motivasyonunu artırır. Derin nefes alma teknikleri, meditasyon ve rahatlama egzersizleri, zihinsel olarak yenilenmek için harika yöntemlerdir. Bir fizyoterapist olarak, recovery seanslarında uyguladığımız bazı teknikler var. Öncelikle, hafif esneme hareketleriyle başlıyoruz. Bu, kasların gevşemesine yardımcı olur. Ardından, sıcak ve soğuk terapilerle kan akışını artırmayı hedefliyoruz. Manuel terapi teknikleri de kaslardaki gerginliği azaltarak, rahatlamaya büyük katkı sağlıyor. Ayrıca,profesyonellerin tercih ettiği son teknolojik recovery cihazlarımızla yaptığımız uygulamalar, kasların daha hızlı toparlanmasına yardımcı olur. Bunların yanı sıra,uyku ve beslenme de recovery sürecinin ayrılmaz bir parçasıdır. Yeterli protein alımı, kasların onarılmasına yardımcı olurken, yeterli sıvı alımı da dehidrasyonu önler. Doğru gıdalarla beslenmek, sporcuların hem fiziksel hem de mental performansını artırır. Sonuç olarak, recovery seansları, sporcuların performansını artırmanın ve yaralanmaları önlemenin en etkili yollarından biridir. Yenilenmenin gücünü asla hafife almamak gerekir. Şimdi, bir adım atmanın zamanı! Kendi recovery seansınızı planlayın; bu hafta sonu rahatlatıcı randevu alın, derin nefes teknikleri üzerinde çalışın veya bir yoga seansına katılın. Kendinize zaman ayırın, vücudunuzu dinleyin ve bu sürecin tadını çıkarın. Unutmayın, dinlenmek ve yenilenmek, güçlü bir performansın temel taşlarıdır! Harekete geçin ve sağlığınıza yatırım yapın!

Öteki Oda Sendromu Nedir?

Için bilgi mi arıyorsunuz? Öteki Oda Sendromu Nedir? makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Öteki Oda Sendromu’nu -kavramın adından da yola çıkarak- bir cümlede özetlememiz gerekirse;

“ En güzel oda, içinde bulunmadığımız odadır.”

Bir örnek üzerinden gidecek olursak;

Bir çocuk düşünelim. Tabağındaki yemeğin yiyebileceği kadarını yedikten sonra kendi vücudunun tepkilerinden yola çıkarak yeteri kadar yediğini ve doyduğunu söylüyor. Ve bunun üzerine bir ebeveyninden, bakım vereninden veya ondan büyük bir kişiden “ Hayır, yeterince doymadın. Yemek yemeye devam et. O tabak bitecek. Doyana kadar yiyeceksin.” Dendiğini düşünelim. Bu örnekte (elbette yeme bozukluğu olan veya farklı bir bozukluk tanısı almış veya alabilecek olan çocukları örnek dışında bırakarak) çocuk yiyebileceği kadar yemeği yediğine, karnının doyduğuna ve daha fazla yemek yememesi gerektiğine veya yemeyi istemediğine karar vermiştir. Ancak bu kararların “yanlış” olduğunu belirten bir cevap almıştır. Üstelik bu cevap bir ebeveyn, bakım veren veya ondan büyük bir kişi tarafından sıklıkla -belki de her koşulda- verilmiştir.

Çocuk, sürekli aldığı kararların “yanlış” olduğunu ve “doğru” kararın başkasının verdiği karar olduğunu gösteren durumlarla karşılaşıyordur. Peki bu durumda çocuk ne düşünür? İlerleyen yıllarda ne düşünecektir?

Bu durumda çocuğun zihninde “Ben doğru kararlar alamıyorum.”, “ Doğru kararları her zaman ben değil, bir başkası veriyor.”, “ Tek başıma karar alırsam bu yanlış olacaktır. Bu nedenle başkasının karar vermesi gerekir.”, “ En doğrusu benim adıma başkalarının verdiği kararlardır.” Düşünceleri yer edinecektir. Bir başka deyişle bireyin merkezi içten dışa taşacaktır. İlerleyen süreçte ise çocuk artık yetişkin bir birey olarak, her zaman bir başkasına ihtiyaç duyma ve bunun arayışında olma, bağımsız karar alamama, aldığı kararları çoğu zaman bir başkasına onaylatma gereği duyma gibi pek çok sorunla karşılaşma ihtimali artacaktır.

Proust Etkisi Nedir?

Için bilgi mi arıyorsunuz? Proust Etkisi Nedir? makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Proust Etkisi, geçmişten hafızamızda kalan bir duyusal uyarıcıya maruz kalındığında geçmişteki anıların canlanmasıdır. Canlanan bu anılar genellikle bizle yakından ilgili, tanıdık ve uyandırıcıdır.Bu etki beş duyumuzda da gözlemlenebilse de özellikle koku duyusu bir noktada farklılaşır. Duyulan kokuların talamustan sonraki durağı koku merkezi yani koku soğancığıdır. Farklılaşma da tam bu sebepten kaynaklanır çünkü bu bölgede uzun süreli hafıza merkezi olarak da bilinen hipotalamusla doğrudan bir bağlantı bulunmaktadır. Bir koku duyulduğunda doğruca hafıza merkezimiz uyarılıyor ve alınan bu kokuyla ilgili tüm anılar bir anda serbest kalıyor diyebiliriz. Aslında, yoldan geçen bir kişiden duyduğumuz parfüm kokusu, hafıza merkezini ziyaret ediyor ve bu kokuyla ilişkili hafıza merkezindeki tüm anılar bir anda gün yüzüne çıkıyor. Bu parfüm kokusunu geçmişte şahsen kullanmış da olunabilir, yakın bir arkadaşın tanıdık bir kokusu da olabilir veya eski sevgilinin hatırlanan kokusu… Diğer yandan bu parfüm kokusu kötü bir anınızla ilişkili olabilir, çok kötü geçirdiğiniz gün duyduğunuz koku, içinde bulunmaktan o an rahatsız olduğunuz bir ortamın kokusu…

Proust etkisi ile günlük hayatımızda çokça karşılaştığımız o durum ortaya çıkıyor; bir koku duyduğumuzda iyi veya kötü hissediyor, duraksıyor ve neden böyle hissettiğimizi anlamlandırmaya çalışıyoruz. Bazense bu etkinin tamamen neyden kaynaklandığını çözemiyor ya da farkında bile olmuyoruz.

İyi haber şu ki; “Proust Etkisi” ile bazı faydalar sağlanabilir. Örneğin; sizi rahatlatan bir kokuyu daha iyi uykuya dalmak için kullanabilir veya tam tersi sizde olumsuz duygulara sebep olan kokulardan daha sık kaçınabilirsiniz. Ancak bu noktada her kokunun herkes için faydalı veya zararlı olmadığını unutulmamalıdır. Kimisi için lavanta kokusu harikayken kimisi için lavanta kokusunu duymak üzüntü verici olabilir. Kokular kişiye göre özelleştirilmelidir.

Psikolojik Destek

Için bilgi mi arıyorsunuz? Psikolojik Destek makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Psikolojik destek almaya karar vermek kolay bir süreç değildir. Bu karar fiziksel sağlığımızla ilgili sorunlarda ve hastalıklarda tıp doktorlarından tedavi görmeye karar vermek kadar kolay olmayacaktır. Duygular, düşünceler, yaşantılar, deneyimler, denenememişleri derinlerden bulup çıkartmaya karar vermenin bir anda olmaması ve aslında bunun bir süreç olması oldukça normaldir. Kişi kendini, kendinin derinliklerine inip orada saklı, gömülü veya belki de gözünün önünde olup göremedikleriyle karşılaşmaya ve onlara temas etmeye hazır hissettiğinde bu kararı verecektir. Ancak kişi hazır hissetmesine rağmen psikoloji seanslarıyla ilgili aklında pek çok soru işareti olabilir. “İlk seans nasıl olacak?”, “Nereden başlayacağım?”, “Ne anlatacağım?”, “Ne anlatmayacağım?”, “Ya ağlarsam?”, “Ya vazgeçersem?” gibi sorular kişinin aklını meşgul edebilir. Özellikle ilk seansta bu soru işaretlerinin sayısı oldukça fazladır. Sonuçta, daha önce deneyimlemediği bir şeyi deniyor olmak, daha önce bulunmadığı bir ortamda daha önce görmediği biri ile konuşuyor ve kendiyle ilgili bir şeyler paylaşıyor olmak insan için zorlayıcı veya kaygı verici olabilir.

İnsan bir yandan bu soru işaretlerini çözmek isterken diğer yandan soruların cevaplarından korkabilir veya kaçabilir. Bu duygular kişiyi soruyu dile getirmemeye de itebilir.

Öyle ki bazen kişiler bu sebeple seansları iptal edebilir veya hiç gelmemeye karar verebilirler.

Ancak bu süreçte soru işaretlerinin olması, bazen cevaplanamaması, kaçılması veya cevapların üstüne gidilmesi oldukça doğaldır.

Ben de dahil pek çok psikolog bu soru işaretlerinin seansta paylaşılmasını önerilir. Çünkü psikolojik seansların temeli sizsinizdir. Sizin yaşadıklarınız, duygularınız, düşünceleriniz, deneyimleriniz…

Bu soru işaretleri de sizin düşüncelerinizi kapsar ve seansta dile getirilmesi çok olası ve yararlıdır.

Unutmayın psikolojik seanslarınız sizi konuşmak içindir, düşüncelerinizi paylaşmak her zaman daha faydalı olacaktır.

Düşüncelerim Neden Bu Kadar Önemli?

Için bilgi mi arıyorsunuz? Düşüncelerim Neden Bu Kadar Önemli? makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Hepimizin gün içinde olur olmadık şeyler aklından geçmiştir. Hatta bazen bu düşünceler bizi rahatsız eder ve gerçekleşmesinden de korkarız. Örneğin metro beklerken çoğu kişinin aklına, acaba önüne atlar mıyım düşüncesi gelmiştir fakat bunu davranışa döken kişi sayısı oldukça azdır.

Düşüncelerine olması gerekenden fazla önem atfeden insanlar için bu tarz şeyleri düşünmek oldukça yorucudur çünkü davranışa dökme ihtimalleri onlarda extra bir kaygıya sebep olur. Aksine, bu düşüncenize çok da önem vermezseniz herhangi bir düşünce olarak zihninizin bir köşesinde kaybolup gider.

Düşünceler onlara yüklediğimiz anlamlar kadar değere sahiptir. Onlara ne kadar anlam yüklerseniz ve ciddiye alırsanız sizin üzerinizde o kadar etkili olurlar.

Düşüncelerim Davranışlarımı Nasıl Etkiler?

Ansızın sergilediğimiz bazı davranışlarımız varmış gibi görünse de her davranışın öncesinde yatan bir düşünme süreci vardır. Bu süreç bazen uzun bazen de kısadır. Durumun ciddiyeti de düşünme süreci üzerinde oldukça etkilidir.

Davranışlarımız düşüncelerimizin çıktıları yani dışavurumlarıdır. Öfkeli bir davranış sergilemeniz çevreye, bir durumla alakalı oldukça rahatsız edici düşüncelere sahip olduğunuz mesajını verir. Yani aslında durumun düşüncelerden yani zihinden taşacak kadar ciddi olduğunu gösterir. Çünkü davranışlarımızla aslında kendimize bu düşüncemi önemsiyorum, benim için bir değere sahip mesajı veririz. Bu sebeple unutulmamalıdır ki düşünce boyutundan davranış boyutuna geçen bir durum artık eskisi kadar önemsiz değildir.

Az önceki örnekten yola çıkarsak; ‘Acaba metronun önüne atlar mıyım’ düşüncesi sizi uzun süre meşgul ediyorsa, bunu düşünmeyi bırakamıyorsanız bu sizin zihin dünyanız üzerinde oldukça etkilidir fakat bu düşünceden yola çıkarak ‘ya atlarsam’ diye düşünmeye başlayıp metro kullanmayı bırakırsanız durumun ciddiyetini bir üst seviyeye taşımış olursunuz. Bu da gündelik hayatınızın kontrolünü sizin elinizden alarak o düşünceye vermek demektir. Sonrasında devam eden ‘acabalı’ düşünceler birbirini zincirleme şekilde devam ettirir ve kendinizi bir çıkmazın içinde bulursunuz.

Davranışlarımı Nasıl Kontrol Edebilirim?

Davranışlarımız düşüncelerimizin dışavurumudur, bu sebeple düşüncelerimizi düzenleyerek davranışlarımız üzerinde oldukça kontrol sahibi olabiliriz.

Kaygılı durumlarda mantığımızla düşünmek oldukça zordur, özellikle kaygı seviyeniz yüksekse en olmayacak şeyler bile düşünülebilir. Böyle durumlarda önce kaygı yatıştırılmalıdır. Kaygı normal bir seviyeye düşürüldükten sonra düşüncelerinizin ne kadar mantıklı olduğunu tartmanız gerekir. Bunu için uygulanabilecek en iyi yöntem kanıt oluşturmadır.

Kanıt Toplama: Özellikle sizi rahatsız eden bir düşünceyle alakalı bu düşünceyi destekleyen, onun size gerçek olduğunu düşündüren hangi kanıtlar olduğunu sorgulayın. Bu kanıtların gerçekleşme ihtimali nedir, daha önce başınıza bu tarz bir durum geldi mi gibi soruları kendinize yöneltin.

Düşündüğünüzde sizi kaygılandıran durumlar başınıza gelirse en kötü ne olabilir, en iyi ne olabilir bunlar üzerinde düşünün. Kötü ve iyi olabileceğini düşündüğünüz senaryoların da ne kadar gerçekçi olduğuyla alakalı kanıtlar toplayın.

Gördüğünüz gibi yine en başa kanıt toplamaya döndük. Bunun sebebi zihnimizin bu şekilde bir işleyişe sahip olmasıdır. Özellikle düşünmeye meyilli ve kaygılı biriyseniz beyniniz kanıtlarla ikna olacaktır. Bu sayede bilişsel olarak yeniden yapılanma sağlanacaktır.

Davranışlarımı Nasıl Değiştirebilirim?

Uzun süredir aynı davranış kalıplarıyla yaşıyorsanız bu, ilk zamanlar zorlayıcı olabilir. Davranışları birdenbire değiştirmek kolay değildir ve bu gibi durumlarda adım adım gitmek gerekir. Atılan küçük adımlar zamanla büyük sonuçlar verebilir.

Bir duruma karşı gerçekleştirdiğiniz davranışınızı değiştirmek istiyorsanız öncelikle neden değiştirmek istediğinizin farkına varın. Farkındalık kazandığınızda neden değiştirmek istediğinizi, değiştirdiğinizde hayatınızda nasıl sonuçlar ortaya çıkaracağını görmüş olursunuz. Bu sayede davranışınızı değiştirmek konusunda motivasyon da kazanırsınız.

Davranış değiştirmeye, sizi kaygılandıran bir durumun üzerine gitmek örnek verilebilir.

Ulaşmak istediğiniz, hayatınıza katmak istediğiniz davranış sizin için bir sonuçsa ona gidecek davranışları adım adım planlamanız gerekir. Örneğin sizi kaygılandıran durum panik atak yaşama kaygısıyla araba kullanmamaksa; önce arabada bir süre oturmak, sonra arabayı çalıştırarak beklemek, sonra kısa mesafede araba kullanmak ve en sonunda bunu uzun mesafeye çıkarmak gerekir. Bu saydığımız adımlar aynı gün içinde ya da bir kerede yapılabilecek adımlar olabilir ya da olmayabilir, bu size bağlıdır. Bu adımları defalarca tekrar ederek de sonraki adıma geçebilirsiniz bir kere yapmanız yeterli de olabilir. Bu adımları tamamladıkça hedefe biraz daha yaklaşırsınız ve ilerlemeyi gördükçe motivasyonunuz artar. Adımları tamamlamanın sonunda ise ulaşmak istediğiniz davranışa ulaşırsınız yani panik atak yaşarım kaygısıyla araba kullanmaktan kaçınma davranışınızı değiştirmiş olursunuz. Adımları kendi başınıza tamamlamak her zaman kolay olmayabilir. Eğer tek başınıza ilerleyemiyorsanız profesyonel destek almanız önemlidir. Çözmediğiniz bu tarz problemler zamanla daha da kökleşerek davranışlarınız üzerindeki kontrolü elinizden alabilir.